Ana sayfa Bilgi Yunan mitolojisinden Oidipus efsanesinin hikayesi

Yunan mitolojisinden Oidipus efsanesinin hikayesi

0

Oidipus efsanesi, Yunan Mitolojisi’ndeki öneminin dışında, tüm dünya literatürüne de adını kazımayı başardığı söylenebilecek bir efsanedir. Özellikle Freud’un psikanaliz çalışmalarına ilham olan Oidipus efsanesinin, insan ruhunun temel arzularını temsil ettiği düşünülmektedir. Onun öyküsünün bu kadar tanınır olmasının sebebi; bilmeden babasını öldürüp, annesiyle evlenerek tahta oturması ve gerçeği öğrendiğinde çektiği acıyla kendi gözlerini kör etmesi olarak gösterilebilir. Yunan Mitolojisi’ndeki kahramanlar arasında Odysseus ile birlikte en dramatik öyküye sahip olan karakterlerden biri olduğu söylenebilir.

Oedipus, Yunan mythos’unun en trajik kahramanıdır. Onun karakterinde tragedya eserlerin özü ve “trajik” kavramının anlamı belirmektedir. Trajik kişi, tek başına ya da soyuyla birlikte tanrı lanetine uğramış kişidir; tıpkı bir önceki maddede sözü edilen Atreusoğulları hanesi gibi. Bu kadere sahip kahramanlar; istemeyerek, bilmeyerek suç ve günah işlerler, işledikleri suçlardan ötürü de korkunç belalara uğrarlar. Oidipus’un başına gelenler ise, insanın başına gelebilecek en tüyler ürpertici dramlardan biri olduğu için, ismi tıp ve ruhbilim de dâhil olmak üzere insanla ilgili bütün bilim ve sanat dallarına karışarak derin izler bırakmıştır.

Freud’un, insanın bilinçaltına dair yaptığı araştırmalarda ortaya koyduğu Oidipus kompleksi kahramanın adının geçtiği en bilinen çalışmadır. Freud, söz konusu kompleksin sunumunu yaparken farkında olmadan Sophokles’in oyununun temel temasını açıklar: Nesiller arası cinselliği değil ancak annenin gücü üzerinden tanrıların kehanetlerinin ifadesiyle sembolize edilen bilinçsiz psişenin gücünü. Bu güçler Oidipus’un eylemlerine ve nasıl kıvranacağına hükmeder. Ego, kendi üstünlüğünde ısrar edebilir, fakat kandırılmıştır. Bu, Freud’un rüyalarımızdaki bilinçsiz psişenin, bilinçli amaçlarımızı ne kadar güçlü biçimde sarstığına bizleri ikna ettiği çalışmaların ana temasıdır. Dahası, bu tez, hâlihazırdaki fikirlerin otoritesine meydan okuduğu dönemde yazılmıştır. Oidipus’un babasının otoritesine vurduğu ağır darbe; Freud’un, rüyaların etkililiği hakkında düşünmeye cüret etme sürecini ve devrimsel nitelikteki cinsel teorisini yayınlamasını temsil etmektedir.

Oidipus’un babasını öldürmesine ve annesiyle birlikte olmasına sebep olan trajik olaylar, Yunan Mitolojisi’ndeki diğer efsanelerde de farklı örneklerine rastlanan, soylarının lanetlenmesi hadisesiyle bağdaştırılmaktadır. Oidipus’un bu kötü kaderinin oluşmasının, babasının daha önceleri işlediği belirtilen günahlarından kaynaklandığı görülmektedir. Ailesinin ve soyunun üzerindeki bu lanetlerden kurtulmanın yolu ise bulunmamaktadır, zira Yunan Mitolojisi’nde kaderden kaçış yoktur ve lanetlenen aileler ağır acılar çekmek durumunda kalmaktadır.

Oidipus’un soyunun laneti, babasının Thebai tahtına oturamayarak sürgünde geçen gençlik yılları sırasında ortaya çıkmıştır. Baba Laios, Thebai tahtını elinde bulunduranlar tarafından Korinthos kralı Pelops’un yanına sürgüne gönderilmiştir. Onu cömertçe konuk eden ve ona sahip çıkan kralın oğlu Khrysippos ile yakın arkadaşlık kuran Laios, bu yakışıklı delikanlıya âşık olmuştur. Onunla sürekli ilgilenir ve ona erkek olmayı öğretir. Âşık olduğu bu genç delikanlıyla cinsel ilişkiye girmek ister, cazibesiyle onu ayartmaya çalışır ancak başarılı olamayınca, bu kez onu zorla elde etmek ister. Khrysippos ise bundan utanç duyup kahrolmuş ve sonun intihar etmiştir. Bu hadisenin ertesinde, onu konuk eden kral Pelops, Laios’u açık açık lanetlemiş ve soylarının kuruyup yok olmasını dilemiştir. Thebai tahtı her ne kadar Laios’un hakkı olsa da, ülkeden sürülerek tahttan mahrum bırakılmış ve uzaklaştırılmıştır. Bu yüzden de Thebai’de soy zinciri bozulmuştur. Laios ayrıca Thebai soyunda farklı türden bir sapmayı da gösterir, çünkü bir kadını eş almak yerine bir erkeğe ilgi duymuştur.

Oidipus FotoğrafıPelops tarafından lanetlenip, Korinthos’tan kovulan Laios, ülkesi Thebai’ye geri dönmüş ve tahtı elinde bulunduranların güç kaybetmesi sonucu hükümdarlığı tekrar eline geçirdiği görülür. Korinthos’taki günahları sebebiyle kendi ülkesinde de kolay kabul görmediği söylenmektedir. Ancak Laios’a, nispeten sevilen bir kral olan babası Labdakos’tan ötürü saygı gösterilmeye devam edilmiştir. Laios, her ne kadar soyunun kuruması için lanetlenmiş olsa da, bir kadınla evlenip krallığını devam ettirmelidir.

İokaste ile evlenen Laios, Thebai şehrindeki hâkimiyetini pekiştirdikten sonra bir veliaht sahibi olma çabalarına girişmiştir. Ancak bir türlü çocuk sahibi olamayan kral, bu üzüntüyle gizlice Delphoi’ye giderek bölgenin kâhinine başvurmuştur. Kâhin ona, çocuk sahibi olamamasının bir nimet olduğunu söyler, İokaste’den olacak bir çocuğun kendisini öldüreceğini bildirir. Bu kehanet sebebiyle, hiçbir açıklama yapmadan karısı İokaste’yi kovar. İokaste ise bu karara çok sinirlenir ve onu sarhoş edip kandırarak onunla birlikte olur. İokaste, dokuz ay sonra oğullarını doğurur, ancak Laios bebeği kaptığı gibi, çiviyle ayaklarını delip birbirine bağlayarak Kitharion Dağı’na bırakır.

Bir çoban tarafından bulunan Oidipus, babasının da gençliğini geçirdiği Korinthos’un kralı Polybos’a teslim edilir. Ayağındaki yaralardan ötürü Oidipus (“topal” anlamında) ismi verilen bebeğe delikanlılık çağlarına kadar kral ve eşi tarafından bakılmıştır. Oidipus, yetişkin çağa geldiğinde, hakkında tahtın varisi ve kralın çocuğu olmadığı söylentileri çıkınca akıbetini öğrenmek için Delphoi kâhinine başvurur. Kâhin, ona kara kaderini, babasını öldürüp annesiyle evleneceğini söylediğinde ise, annesi ve babası bildiği Polybos ve eşine zarar vermemek için ülkeyi terk eder.

Graves’in aktardığına göre o sırada Thebai’ye Sphinks adında bir canavar musallat olmuş, onlarca insanı öldürmüştür. Kral Laios da canavarla başa çıkamayınca, kâhine danışmak için Delphoi’ye yola çıkar. Söylenene göre; kartal kanatlarına, kadın kafasına, aslan vücudu ve yılan kuyruğuna sahip olan canavar, tanrıça Hera tarafından, Laios’un Khrysippos’a yaptıklarını cezalandırmak için gönderilmişti. Sphinks adlı bu canavar, sorduğu bilmeceleri cevaplayamayanları öldürmektedir. Kral, Delphoi’ye yaptığı yolculuk sırasında aslında oğlu olan Oidipus ile dar bir geçitte karşılaşır. Duyduğu kehanetten ötürü sinirli olan Oidipus, ona yol vermeyen bu yolcuyu, yani öz babasını oracıkta öldürür. Daha sonra, kendine yuva bulmak ümidiyle Thebai’ye giden Oidipus, orada söz konusu Sphinks tehdidini sonlandırmayı başarmıştır. Onun sorduğu ünlü bilmeceyi, “Başlangıçta dört, sonra iki, daha sonra da üç ayağı olan ve düşünülenin aksine dört ayaklı iken en zayıf ve savunmasız olan yaratık nedir?” sorusunu “İnsan.” diyerek doğru cevaplayan Oidipus, Thebai’nin kurtarıcısı olarak büyük bir hürmete nail olmuştur. Sphinks de doğru cevabı duyunca kendisine uıçurumdan aşağı atarak intihar eder. Laios’un ölümüyle kralsız kalan halk, kurtarıcı olarak gördüğü Oidipus’u tahta oturtur ve onu annesi İokaste ile evlendirir.

Oidipus, evlendiği kadının annesi olduğunu ve öldürdüğü adamın babası olduğunu bilmeden Thebai’de yıllarca hükümdarlık yapmıştır. Hatta bu süreçte annesinden dört çocuk sahibi olur. Fakat kendisinin ve ailesinin üzerindeki lanetin farkında değildir. Söz konusu lanetin bir sonucu olarak ülkede veba salgını baş gösterdiğinde, kahramanın kötü kaderi de ortaya çıkacaktır.

Salgının sebebini öğrenmek isteyen Oidipus, İokaste’nin kardeşi Kreon’u Delphoi’ye gönderir. Kreon’un kahinden getirdiği cevap şudur: Laios’un katili bulunmalı ve şehirden sürülmelidir. Çünkü salgının sebebi Laios’un katilidir. Bunun üzerine Oidipus katili araştırmaya koyulur ve ona tehditler savurur. Bilici lakaplı bir diğer kahin olan Teiresias’a katilin kim olduğunu sorar, ancak Teiresias cevap vermek istemez. Kreon, Teiresias ve Oidipus arasında gerginlik baş gösterir. Araya giren İokaste ise bir zamanlar gördüğü bir rüyadan bahseder; Laios’un dar bir geçitte öldürüldüğüne değinir. Bu sözlerin üzerine Oidipus kuşkuya düşer, ardından Korinthos’tan bir ulak gelir ve kral Polybos’un öldüğünü, Oidipus’un kral olmak için ülkeye çağrıldığını bildirir. Oidipus kuşkuludur, babası bildiği Polybos’un ölümü kendi elinden olmamıştır ancak yine de annesinin yanına gitmekten çekinmektedir. Bu sırada Korinthos’tan gelen ulak ona, Polybos’un oğlu olmadığını ve bir çoban tarafından onlara emanet edildiğini söyler. Çoban da görüşmeye çağrılır ve gerçekler ortaya çıkınca İokaste ve Oidipus’un şüphesi kalmaz. Kraliçe İokaste sarayın içine sığınır ve intihar eder. Oidipus ise annesinin ve karısının iğnesiyle kendi gözlerini kör eder. Daha sonra da acılarından uzaklaşmak için Thebai’yi terk eder.

Tıpkı Elektra mitinde olduğu gibi, Oidipus mitinin de psikanalizde sıklıkla görülen bir kompleksin adlandırılmasında kullanıldığı görülmektedir. Hatta Oidipus kompleksi kavramı, neredeyse bütün psikanalistler tarafından kabul görmüş bir mittir, zira Elektra kompleksi konusunda psikanalistlerin çoğu hemfikir olmamıştır. Literatüre, edebiyat ve sanat dışında da bu kadar dahil olan bu mitlerin, belki de bütün bir Yunan Mitolojisi külliyatı içerisinde en trajik ve vurucu öyküler olduğu söylenebilir.

BeğenmedimBeğendim (No Ratings Yet)
Loading...

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here